T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KOCAELİ / DARICA - Darıca Ayfer - Gazanfer Güngör İlkokulu

İstiklal Marşı nasıl yazıldı? Mehmet Akif Ersoy´un Hayatı ve Eserleri

İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI?


Milli Mücadele‘nin büyüklüğünü, heyecanını dile getirmek için bir yarışma düzenlenir. Açılan
bu yarışmaya 724 şair katılır ve bir kısmı basılır. Fakat hiçbiri milli heyecanı tam olarak yansıtmı-
yordu. Mehmet Akif ise para ödülü nedeniyle yarışmaya katılmamıştı.
Hamdullah Suphi, Hasan Basri’yi Meclis’te görür şöyle der: Şimdiye kadar 500’den fazla marş
geldi. Ben hiç birini beğenmedim. Üstadı ikna edemez misin? Hasan Basri, bu soruya Akif’in yarış-
manın şekli ve ikramiye konusundaki endişelerinden dolayı ka-
bul etmediğini, şayet bir çare ve bir şekil bulunursa yazdırmaya
çalışacağını söyleyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine Hamdul-
lah Suphi, Akif’e bir tezkere yazarak Hasan Basri’den bu tezki-
reyi Akif’e vermesini istemiştir. Hamdullah Suphi; ‘’Pek aziz ve
muhterem efendim, İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak
buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler var-
dır. Zat-ı üstadanelerinin matlub şiiri vücuda getirmeleri maksa-
dın husulü için son çare olarak kalmıştır. Endişenizin icabettiği
ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve
teheyyüc vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile
ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim
efendim.’’
Hamdullah Suphi‘nin bu talebi üzerine Mehmed Akif isteni-
len şiiri yazmaya yine de yanaşmaz. O‘nu Millî Marşı yazmaya
zorlayan kişi, çok sevdiği dostu Hasan Basri Çantay‘dır. Nitekim
Hasan Basri Çantay‘ın anlattığı şu hadise İstiklal Marşı‘nın yazılması bağlamında oldukça önemli-
dir: "Meclis‘te Akif ile yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kağıt parçası çıkardım. Ciddi ve dü-
şünceli bir tavır ile sıranın üstüne kapandım, güya bir şey yazmaya hazırlanmıştım. Üstad ile konu-
şuyoruz:
- Neye düşünüyorsun Basri?
- Mani olma işim var!
- Peki, bir şey mi yazacaksın?
- Evet.
- Ben mani olacaksam kalkayım.
- Hayır, hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar!
- Anlamadım.
- Şiir yazacağım da...
- Ne şiiri?
- Ne şiiri olacak. İstiklal şiiri! Artık onu yazmak bize düştü!
- Gelen şiirlere ne olmuş?
- Beğenilmemiş.
- Büyük bir üzüntüyle: "Ya!"
- Üstad, bu marşı biz yazacağız!
- Yazalım, ama şartları berbat!
- Hayır, şart filan yok. Siz yazarsanız müsabaka şekli kalkacak.
- Olmaz, kaldırılamaz, ilan edildi.
- Canım, Vekalet buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine res-
men Meclis‘te kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar?
- Peki, bir de ikramiye vardı?
- Tabii alacaksınız!
- Vallahi almam!
- Yahu, latife ediyorum, onu da bir hayır müessesine veririz. Siz bunları düşünmeyin!
- Vekalet kabul edecek mi ya?
- Ben Hamdullah Suphi Bey‘le görüştüm. Mutabık kaldık. Hatta sizin namınıza söz bile verdim!
- Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?
- Evet!
- Peki, ne yapacağız?
- Yazacağız!
Tekrar tekrar "söz verdin mi?" diye sorduktan ve benden aynı kat‘î cevapları aldıktan sonra, elim-
deki kağıda sarıldı, kalemini eline aldı, benim daldığım sunî hayale şimdi gerçekten dalmıştı...
Meclis müzakere ile meşgul, Akif marş yazmakla. Ben müddeti kendisine kısaca göstermiştim.
Birkaç gün sonra marşı vermiş olacağız. Müzakere bitti, Akif‘ de engin hayalinden uyandı. Aradan
iki gün geçti, sabahleyin erken üstad bizim evde marşı yazmış, bitirmiş. Fakat vaktin darlığından
müşteki…’’Yarına kadar sizde kalsın, göstermeyin, belki tadilat yaparsınız” dedim. Artık Milli İs-
tiklal Marşı yazılmıştı. Şimdi bunu üstadı rencide etmeden Meclis’ten nasıl geçirebiliriz? Ben ve
marşı çok beğenen Hamdullah Suphi Bey hayli günler bu endişe ile yaşadık.’’
İstiklal Marşı, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi tarafından 1 Mart’ta Büyük Millet Meclisi
kürsüsünden okundu. Mehmet Akif ise bu heyecan ortamında mahcup bir şekilde başını kollarının
arasına sokmuş, sıranın üstüne eğilmişti.
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır, Hakk‘a tapan, milletimin İstiklal.
Mebuslar tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. Mecliste 12 Mart günü Millî Marş olarak
kabul edildi. Hasan Basri Çantay: ‘’Mustafa Kemal Paşa marş okunurken sıralarının önünde onu
ayakta dinliyor ve mütemadiyen alkışlıyordu. Müzakerenin hitamında Tunalı Hilmi Bey ile konuş-
tum, itirazlarının sebebini sordum. Dedi ki: Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli beytindeki
“inlemeli” kelimesinin “gürlemeli” şekline çevrilmesini isteyecektim. Güldük. Bu müzakereler baş-
larken üstat sıkılarak salondan dışarı fırlamış, cümle kapısından çıkmış, hatta caddeyi boylamıştı. O
ikramiyeyi almadı. Yoksul kadınlara ve çocuklara örme işi öğretmek için açılan” Dar’ülmesai’ye
tahsis ve ciro etti.’’

 

 

Mehmet Âkif Ersoy'un Hayatı ve Eserleri

Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un (Fatih) Sarıgüzel semtinde doğdu. Babası, Mehmet Tahir Efendi, oğluna ebced hesabıyla doğum tarihini belirten "Ragif" adını verdi (hicri 1290) ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Ancak bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için annesi ve yakın çevresi, daha bilinen bir ad olan  "Âkif"i kullandılar. 

Mehmet Âkif, dört yaşlarındayken, Fatih'te Emir Buhârî Mahalle Mektebi'nde başladığı ilköğrenimini Fatih'teki iptidâî Mektepte (ilkokul) tamamladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi'nde devam etti (1882-1887). Dil derslerine büyük ilgi duyan Mehmet Âkif, rüştiyedeki (ortaokul) eğitimi sırasında, özel öğretmenlerden Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri aldı.

Rüştiye'yi(ortaokul) bitirdikten sonra dönemin gözde okullarından Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi)'nin âli kısmında bir müddet okudu ancak babasını kaybedince Halkalı'daki Baytar Mekteb-i Âli (Veterinerlik Fakültesi)'ne parasız yatılı olarak girdi ve bu okulu birincilikle bitirdi.

1893 yılında "Ziraat Nezâreti Umur-u Baytâriye Şubesi"nde (Ziraat Bakanlığı Veterinerlik İşleri) göreve başladı. "Umur-u Baytâriye Müdür Muavini"(Veterinerlik İşleri Müdür Yardımcısı) olarak sürdürdüğü görevinden 1913 yılında istifa etti.

Baytarlığa başladığı ilk yıllarda bile, mesleğinden çok, şairliği ile tanınan Mehmet Âkif, öğretmenlik hayatına 1906'da Halkalı Baytar Mektebi'ne "kitâbet-i resmîye" (resmî yazışma usulü) dersi hocalığı ile başladı. 1908'den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Dârülhilâfe Medresesi'nde "Osmanlı Edebiyatı" hocalığında bulundu.

Mehmet Âkif, 1920'de Burdur milletvekili seçildi. 1921 yılında açılan milli marş yarışmasına, "para ödülü almamak" koşuluyla katılmayı kabul etti ve orduya ithaf ettiği şiiri, 12 Mart 1921 günü milli marş olarak kabul edildi. Ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü'l-Mesâi Vakfına (İş Evi) bağışladı.

1923 yılında Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine Mısır'a gitti. 1929 - 1936 yılları arasında Kahire'deki "Câmiü'l-Mısriyye" Üniversitesi'nde, Türkçe öğretmenliği yaptı. 17 Haziran 1936'da İstanbul'a dönmeye karar verdi. 27 Aralık 1936 tarihinde hayatını kaybetti ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.

Şairin Safahat genel adı altında toplanan şiirlerini içeren yedi kitabının ilk yayım tarihleri şöyledir:

Safahat (1911): 44 şiir, 3084 mısra.

Süleymaniye Kürsüsünde (1912): Bir şiir, 1002 mısra.

Hakkın Sesleri (1913): 10 şiir, 482 mısra.

Fatih Kürsüsünde (1914): Bir şiir, 1692 mısra.

Hatıralar (1917): 10 şiir, 1314 mısra.

Asım (1924): Bir şiir, 2292 mısra.

Gölgeler (1933): 41 şiir, 1374 mısra.

 

12-03-2024

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 12.03.2024 - Güncelleme: 12.03.2024 12:31 - Görüntülenme: 34
  Beğen | 2  kişi beğendi